YETİM NEDİR ?

Yetim kime denir?Yetim; kelime olarak yalnız kalmak, tek başına kalmak anlamına gelmekte          Yetim ıstılahı anlamda ise, genel anlamda ve yaygın olarak büluğ çağına ermeden babalarını kaybetmiş, küçük çocuklara denilir.                                                                                                          Esasen yetim, babasını kaybeden büyüklere de küçüklere de denilmekle beraber örfî ve şer’i mânâda küçüklere tahsis edilmiştir. Bu tahsisin sebebi de büluğ çağına girdikten sonra yetimliğin kalkacağını bildiren hadîs-i şerîftir.

Yetimliğin Ferdî ve İçtimaî Boyutları
Yetim çocuklar, korunma ve himaye yönünden başkalarının yardımına ihtiyaç duyarlar. Bu durumlarda çocuğun ortada kalmaması, yetiştirilmesi, mevcut ve gelecekte elde edeceği varlıklarının tehlikeye girmemesi için bir kısım hukukî düzenlemeler yapmış ve çocuğa veli ya da vâsi tayin edilmesini hükme bağlamıştır.

Küçüğe velayet edecek kişinin öncelikle çocuğun kendi yakınlarından tercih edilmesi bu görevi ifâ edecek bir yakını bulunmadığında devlet tarafından tayin edilecek kimsenin velayeti üstlenmesi tavsiye edilmiştir. Çünkü velisi olmayan kimsenin velisi sultandır.9 Yani devletin yetkili kişisi ya da yetkili organıdır.

Yetimlerin ihtiyaçları sadece yeme-içme, giyinme ve barınmadan ibaret değildir. Onların aynı zamanda mânevî ve psikolojik ihtiyaçlarının karşılanması da önem arz etmektedir. Nitekim Kur’ân’da “Öyleyse yetimi sakın azarlama” (Duhâ, 93/9) şeklinde emir ile yetime maddî ve mânevî bakımdan eziyet edilmemesi ve kişiliğinin örselenmemesi istenmiştir.

Kur’ân-ı Kerim, yetim çocuklara hem özenle yaklaşılmasını teşvik etmiş hem de onlar hakkında kötü düşünen ve yanlış uygulama içerisinde bulunanların uğrayacakları kötü sonucu, inananların dikkatine sunmuştur. (Nisa, 4/10) Bu durumda yetimlerin haklarına gerekli hassasiyeti gösteremeyecekleri endişesine kapılan sahabe, kendileriyle yaşayan yetim kimselerin yiyecek ve içeceklerini kendilerininkinden ayırmaya başlamışlar ve onlardan uzak kalarak bu endişeden kurtulmayı tercih etmişlerdir. Bunun üzerine “Sana yetimler hakkında soruyorlar. De ki: Onları iyi yetiştirmek (yüzüstü bırakmaktan) daha hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte yaşarsanız (unutmayın ki) onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, yararlı iş yapanı bozguncudan ayırır.” (Bakara, 2/220) âyeti indirilerek gayenin yetim çocuklardan uzaklaşmak olmadığı ifade edilmiş ve onların toplum içerisinde toplumla beraber yaşamalarının gerekliliğine vurgu yapılmıştır.
Peygamberimiz bir hadîsinde “Ben ve yetime bakan kişi Cennet’te şu ikisi (orta ve işaret parmaklarını birleştirerek) gibiyiz.”  buyurarak yetime bakanın ahirette kendisi ile beraber olacağını beyan etmiştir. Bu nedenle Kur’ân ve Sünnet’in yetime yaklaşımı ve İslâm hukuku kaynaklarında yer alan düzenlemeler; çocuğun ferdî haklarını korumanın yanı sıra onu topluma hazırlayıcı ve suç unsuru olmaktan uzaklaştırıcı bir mahiyet arz etmektedir.

Yetimin Mâlî Durumu
Öteden beri mal ve para hayatı kolaylaştırıcı bir araç olarak insan hayatında önemli bir yer işgal etmiştir. Yetimlerin hayatında da elbette ki mal ve servetin önemli bir yeri vardır. Bu mal ve servetin, İslâm hukuku tarafından sınırları belirlenmiş bir kısım kaynakları vardır.

Genel olarak İslâm’da servetin tek elde toplanması arzu edilen bir durum olmayıp, servetin zenginlerden fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine transferi için teşvik ve tavsiyenin yanı sıra bir kısım düzenlemeler de yapılmıştır. Esasen devletten beklenen, elde edilen gelirlerin dağılımında özellikle düşük gelirli vatandaşlarını kollaması ve gerekli iktisâdî tedbirleri alarak bir kısım hizmetleri vatandaşlarına sunmasıdır.

Bu bakımdan savaşta elde edilen ganimetler hakkında düzenlemeye gidilmiş, elde edilen ganimetlerin beşte birinin devlete ayrılması kalan kısmının ise gaziler arasında pay edilmesi Kur’ân âyetiyle belirlenmiştir. Zîrâ Kur’ân’da “Eğer Allah’a ve hak ile bâtılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiri ile karşılaştığı gün (Bedir Savaşı’nda) kulumuza indirdiğimize inanmışsanız, bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah’a, Resûlüne, onun akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir. Allah her şeye hakkıyla kadirdir” (Enfal, 8/41) Bu âyetin hicretin 2. yılında yani henüz devletin yeni teşekkül etmeye başladığı bir dönemde nazil olması İslâm’ın yetimlere verdiği önem açısından dikkate değer bir husustur.

Diğer taraftan, kanunî mirasçı olmayan yetimlerin, herhangi bir miras taksiminde hazır bulunmaları hâlinde gönüllerinin hoşnut edilmesi bakımından onlara da pay verilmesi Kur’ân’ın tavsiyeleri arasında yer almaktadır. Zîrâ Kur’ân’da “(Mirastan payı olmayan) yakınlar, yetimler ve yoksullar miras taksiminde hazır bulunurlarsa bundan, onları da rızıklandırın ve onlara güzel söz söyleyin.” (Nisâ, 4/8) buyrulmaktadır. Her ne kadar miktarı belirlenen bir pay ayrılmamış olsa da taksim esnasında mevcut olan yetim ve yoksullara imkân nispetinde pay verilmesi tavsiye edilmiştir.

Yetimlerin mâlî kaynakları arasında zekâtı da saymak mümkündür. Çünkü Sadakaların (zekâtların), farz olarak fakirlere, düşkünlere, zekât toplayan memurlara, kalbleri İslâm’a ısındırılacak olanlara (özgürlüğüne kavuşturulacak) kölelere, borçlulara, Allah yolunda cihad edenlere ve yolda kalmış yolculara verileceği Kur’ân’da açıkça beyan edilmiştir. (Tevbe, 104/60) Uygulama da bu şekilde cereyan eder. Ancak yetimlerden ihtiyac sahibi olanlar da zekât verilenler kapsamına öncelikli olarak dâhil edilmiştir.

Yetimlerin bir diğer mâlî kaynağı da yetimlere yapılan bağışlardır. İslâm kukukunda genel anlamda kişinin medenî hakları kullanabilmesi için vücub ve eda ehliyetine sahip olması gerekir. Kişi cenin döneminden itibaren sağ doğmak şartıyla, hayatta olan herkes gibi hukuken vücub ehliyetine yani kanunî kişiliğe sahip kabul edilir ve sağ doğması ihtimaline binaen lehine olan miras, hibe ve vasiyet gibi haklara sahip olur. Çünkü bu hakları elde etmek, irade be­yanı ve kanunî temsilcinin onayını gerektirmemektedir.  Kişinin yetimlik vasfının büluğ çağına kadar devam ettiği dikkate alınırsa işte bu dönemde kişinin kendi lehine yapılan bağışlardan dolayı da mala sahip olabileceği aşikârdır.

Yetim Malının Korunması
Cahiliye döneminde malı ve serveti olmayan yetimler pek dikkate alınmaz ve onlarla ilgilenilmezdi. İslâm’ın gelmesi ile yetimler insanlık onuruna yakışır bir hayata kavuşmuşlardır. Zîrâ İslâm’da, yetim kişinin, içinde bulunduğu durum dolayısı ile kişiliğinin korunmasına yönelik birçok tedbir alındığı gibi sahip olduğu mal ve servetin korunması için de maddî ve mânevî yaptırımları olan bir kısım tedbirler getirilmiştir. Hz. Peygamber bir hadîsinde “Allah’ım! (Sen şahid ol) Ben bu iki zayıfın hakkının zayi edilmesinden (insanları) şiddetle cidden sakındırırım, men ederim: Yetim ve kadın” diye buyurarak insanların bu hususta hassas olmaları gerektiğine dikkat çekmiştir. Diğer bir hadîste de helâk edici yedi şeyi saymıştır ki, bunlar arasında yetim malı yemek de vardır.

Kur’ân’da her şeyden önce yetim malı yiyenler şiddetli azap ile uyarılmışlardır. Zîrâ “Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar; zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir.” (Nisâ, 4/10) buyrulmuştur. Bu âyetin inmesi üzerine insanlar yetimlerin malları konusunda öylesine endişeye kapılmışlar ki yanlışlıkla yetimlerin mallarından yeriz korkusu ile onlarla bir arada bulunmaktan kaçınmaya başlamışlardır. Oysa asıl gayenin bu olmadığını ifade için Bakara Sûresi’ndeki “De ki: Onların işlerini düzeltmek, kendileri için daha hayırlıdır. Eğer onları aranıza alırsanız onlar sizin din kardeşlerinizdir.” (Bakara, 2/220) âyeti nazil olmuştur. Böylece yetimlerin sosyal hayata katılmalarının ve insanlarla içli dışlı olmalarının da önemli olduğuna vurgu yapılmıştır. Bu olay üzerine Müslümanlar tekrar yetimlerle bir arada yaşamaya başlamışlardır. Ancak durumu iyi olmayan Müslümanların yetimin malından istifade etmesine müsaade edilmiştir. Fakat bu durum sadece durumu iyi olmayanlar için bir ruhsattır. Hattâ durumu iyi olmadığı için yetimin malından yiyen kimselerin bunu borç kabul edip ileride durumlarının düzelmesi hâlinde iade etmeleri gerektiğini ileri sürenler bile olmuştur. Yetimlerin mallarını koruma sadece mânevî müeyyidelere bağlanmamış yeri geldiğinde hâkime müdahale yetkisi de verilmiştir.

Yetime Malının Şahitler Huzurunda Teslimi
İslâm Hukukuna göre yetimin sahip olduğu malları veli ya da vasisi tarafından çocuk büluğ çağına erinceye kadar en iyi şekilde muhafaza edilir ve vakti geldiğinde uygun bir tarzda sahibine teslim edilir. Çünkü Kur’ân’da “Allah’tan korkun da yetimlere mallarını verin ve temizi murdara (helali harama) değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katarak (kendi malınızmış gibi) yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır” (Nisa, 4/2) buyrulmaktadır. Bazen yetimin kaliteli malını kendi değersiz malı ile değiştirme durumu olabileceği gibi bazen de yetime iyilik adı altında alım satım ya da servetini yetimin lehine işletme perdesi altında onun malından istifade cihetine gitmek isteyenler olabilir. Âyet bunlardan insanları şiddetle nehyederek yetimin malını en güzel şekilde korumayı ve günü geldiğinde de teslim etmeyi emretmiştir.

Yetime malının ne zaman teslim edileceği ise Nisa suresi 6. ayette şu şekilde belirtilmiştir. “Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri (gözetip) deneyin, eğer onlarda akılca bir olgunlaşma (rüşd) görürseniz hemen mallarını kendilerine verin.” Yani büluğ çağının yanısıra rüşdünü ispat etmesi de şart koşulmuştur. Ta ki yetim, malına layıkıyla sahip çıkıp güzelce tasarruf edebilsin.

Kur’ânda yetime malının teslim edilmesinin gerekliliği ve ne zaman teslim edileceği belirtildikten sonra nasıl teslim edileceği de yine Nisa suresi 6. ayetin son kısmında beyan edilmiştir. Ayetin son kısmında “mallarını kendilerine verdiğiniz zaman yanlarında şahit bulundurun. Hesap sorucu olarak da Allah yeter.” buyrularak, teslim muamelesinin şahitlerle tespit edilmesi gerekli görülmüştür.

Şahit bulundurmanın amacı, yetimin rüşt çağına erdiğini ve aynı zamanda, veli ya da vasinin bu görevi ifâ ettiğini ispattır. Diğer taraftan yetim ya da yakınları tarafından ileri sürülebilecek muhtemel iddialara yönelik bir tedbirdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder